Göçün Sosyal, Ekonomik ve Çevresel Etkileri
Göçün Sosyal, Ekonomik ve Çevresel Etkileri: Türkiye'nin Deneyimi ve Kanal İstanbul Projesi
Kimine göre doğru, kimine göre yanlış...
Kimine göre yararlı, kimine göre zararlı...
Kimse kimsenin işporta tezgahına, satış arabasına el koymasın, sakın ha...
Çağ açıp çağ kapatan kavimler göçü ile okullarda öğrendiğimiz "göç" kavramı daha derin bir ifade kazanıp özgürlükle bütünleşmişti nihayetinde...
Bizim jenerasyon göçü, okuyarak değil yaşayarak öğrendi en acı bilançosuyla...
Göçün Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki etkisi diğer Arap ülkelerinden biraz farklı olsa da çok kültürlü bir yapıya yol açtı ülkemizde...
Arap Baharı süreci ile işsizlik, gıda enflasyonu ve kötü yaşam koşulları ile çok sayıda ülke elem yaşadı. Arap dünyasında yaşanan bir dizi hükümet karşıtı protesto, siyasi yozlaşma ve "ifade özgürlüğü" sonucunda patlak veren halk hareketlenmeleri soluğu Türkiye sınırında aldı. Arap Baharı ile başlayan ve domino etkisi ile yeniden şekillenen Ortadoğu'yu sarsan GÖÇ DALGALANMALARI nihayetinde ANADOLU YARIMADASINDA son buldu. Çünkü üzerine güneş batmayan ülke İngiltere bile Fransız destekli bu hareketlenmeler karşısında ne yapacağını bilemez haldeydi, apar topar Brexit kararı ile kendini izole etti.
Ne olmuştu, nasıl olmuştu da mağduriyet yaşayan, savaşın gölgesinde iz süren bu insanlar vatanlarından edilmiş, Anadolu coğrafyasına sığdırılmıştı.
BM Mülteci Yüksek Komiserliği tarafından 6 Eylülde yayınlanan rapora göre, 7 milyon 156 bin 748 Ukraynalının başta Almanya, Polonya, Macaristan ve Romanya olmak üzere AB üyesi ülkelere sığındığını duyurdu. Öte yandan aynı BM verilerine göre, Avrupa Birliği Suriyedeki iç savaşın başladığı günden bu yana sadece 1 milyon 160 bin Suriyeliye kapılarını açtı.
Almanya ise 560 bin.
Avusturya, Hollanda, İsveç, Fransa ve maşası Yunanistan 600 bin Suriyeliyi kabul etti ülkelerine.
Ukraynalı olmadıkları için Avrupa'ya kabul edilmeyen sığınmacıların binlercesinin masum cesedini Akdeniz sahili sahiplendi.
AB sınır koruma ajansı Frontex, mültecilere karşı şiddet kullandıkları için ve göçmen teknelerini batırdıkları için eleştirildi.
Zulme sessiz kalan hep batıydı. Bayram arifesinde bile yaşanan İsrail zulmüne sessiz kalmakta...
Göçmen tekneleri batarken İstanbul Boğazında Libya bandıralı Kevelay Queen gemisi ile Captain Adam 1 adlı 103 metrelik kargo gemisi Yenikapı açıklarında çarpışarak kaza geçirmişti.
Sahillerin güvenliği için elimizden gelen çabanın yeterince gösterilmediğinin ispatı olan bu kazalar ve ölümler belki de yeni bir proje ile önlenebilir...
Kanal İstanbul Projesi...
Jeo-stratejik açıdan yeni ticaret merkezleri, eski tabirle bedestenlerin ve uluslararası ticaretin merkezi olabilecek potansiyele sahip bu projenin açılması demek, İstanbul'un yeniden kalkınması demektir. Kanal İstanbul, bir ilke imza atarak yapılmayan ya da engellenen tarım sulama kanallarına örnek teşkil edebilir. Devlet Su İşleri, ihtiyacı olan bölgelere yetişmeyi ilke edinmiştir.
Böyle tarz projelerle şehirlerde bile modern anlamda tarım yapılabilir hale gelir. Batı diktası ile açlığa itilen sığınmacılara ve mültecilere yeni istihdamlar sunulabilir.
Artıları ve eksileriyle elimizdeki verileri değerlendirirsek, mülteci kabul etmeyen Avrupa ülkeleri ve bu duruma sebebiyet veren Fransa gibi sömürgeci ve emperyalist ülkelerin Türkiye'ye borcu bir kat daha artmaktadır. Kapılarımızı açtığımız her mülteci ile içeride kolluk ve ekonomik mücadele vermekteyiz. Ekonomimizin bozulmasına yol açan nüfus artışı ve buna paralel dezenformasyon politikaları ile göç en acı yüzünü göstermiştir. Avrupa ülkeleri ve başta da Fransa, Türkiye'ye borçlu çıkmaktadır. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konsey, durumun Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanına yansımadan çözümlenebilmesi için maddi destekle durumu çözme taraftarı olmalıdır.
Öte yandan gündem olan Kanal İstanbul Projesinin amacı, tarihsel ve kültürel dokuyu incitmek değildir; uluslararası ticaretin daha rahat ve kazasız yapılmasını sağlamaktır. Deniz trafiğinden kay
naklanan ve ticarete sekte vuran gemi kazalarının minimuma indirilmesi yönünden yük hafifletici olacağının altını çiziyorum.
Büyüklerimiz belki hatırlar, Kanal İstanbul 1970'lerde ortaya atılan bir tez olarak cumhuriyet tarihimizde ilk kez merhum başbakanımız Bülent Ecevit döneminde gündeme gelmiştir. Kentsel dönüşüm ve proje bazında değerlendirmek gerekirse, Türkiye Cumhuriyetinin 100. Yılına yaraşır bir proje olacağı kesindir.
Modern İpek Yolu projesine de geçiş güzergahı olabilecek bu proje, Doğu'nun yükselen gücü Çin'in batıya açılan kapısı olacaktır. Daha yüksek bir refah ortamı hazırlamak hedefimiz olmalıdır. İçinde bulunduğumuz ekonomik konjonktürde çözüme kapı arayabileceğimiz bir fırsat belki de...



