Meksika'da Ritüeller ve manevi değerler önemli - Meksika bölüm 19

MURAT KAZANCI MEKSİKA BÖLÜM 19

Meksika'da Ritüeller ve manevi değerler önemli - Meksika bölüm 19
Aztekler, Mayalar, Olmekler, Zapoteklerin hepsi, ailenin hayati bir bileşen olduğu iyi organize olmuş toplumlara sahipti. Aile Kolomb öncesi zaman toplumsal yapıyı dikte etti ve topluluklarda düzeni sağlamada önemli bir rol oynadı. İspanyol kolonizasyonu Katolik misyonerlerle ülkede aile yapısında da önemli bir oynadı. Bununla birlikte, Katolik etkisi, esas olarak değerlerin benzer olması nedeniyle, mevcut aile yapısında büyük değişiklikler getirmedi. Ritüeller ve manevi değerler, Meksika'daki Kolomb öncesi ailelerin zaten önemli bir parçasıydı. Meksika geleneksel olarak ataerkil bir aile yapısına ev sahipliği yapmıştı. Meksikalı ailelerde anne, baba, erkek ve kız kardeşler için tanımlanmış roller bulunmakta. Marianismo ( Meryem Ana modelinden türetilmişti) farklı rol Maçoluk, erkeklerin geleneksel rolü için kullanılan bir terim iken, Meksika aile kültüründe kadınların rolü halen daha önem taşır. Katolik öğretilerine göre kadınlar tipik olarak evlilik ilişkisinde itaatkar ve bağımlı bir rol tasvir ettiler ve erkeklere Katolik geleneği ile birleştirilmiş eski yerli geleneklere göre 'her şeyin lideri' rolü verilmişti. Bir anne ailenin kalbi, merkezi anlamını taşır.  Anne yemek pişirir, temizlik yapar ve çocuklara tam gün bakar. Annelerinden nasıl kadın olunacağını öğrenmek onların işi olduğu için kızlardan da benzer sorumluluklar beklenir. Ülkede akrabalar arası iletişim halen daha yaygın durumda. Akrabalar birbirlerine yakın yaşama eğiliminde. Aileler birbirinden uzakta yaşıyorsa, üyeler düzenli olarak birbirlerini ziyaret etmek için geziler yaparlar. Tüm ailenin bir araya geldiği haftalık bir akşam yemeği, öğle yemeği veya brunch yaygın aktiviteler olarak gerçekleştirilir. Sonuç olarak Meksika kültüründe aile bağları güçlü olmaya devam etmekte ve yüzyıllardır böyle. Modernite ile birlikte değişiklikler olmuş ancak Meksikalı aileler her zaman köklerine ve geleneklerine bağlı durumdalar. Nüfusun büyük bir bölümünü etkileyen yoksulluk, yüksek oranda çocuk işçiliğini ortaya çıkarmakta. Çocukların %15’i 12 yaşından itibaren çalışmakta; yaklaşık 3.500.000 çocuk, odun veya çimento taşıyarak veya hizmetçi olarak ailesini geçindirmekte. Aynı işi yapan bir yetişkine kıyasla genellikle düşük ücret aldıkları için sömürülen çocuklar, zor koşullarda çalışmakta ve her gün sağlıklarını tehlikeye atmakta. Yıl boyunca veya hasat döneminde çalışan çocukların sadece bir kısmı eğitim sürecinde. Meksikalıların neredeyse Avrupalılarınkine eşit bir yaşam beklentisi olmasına karşın, Meksika sağlık sisteminin birçok başarısızlığı bulunmakta. Personel ve bakım kalitesi, özel ve kamu sağlık hizmetleri arasında farklılık göstermekte. Bu nedenle, yoksul ailelerden gelen Meksikalı çocuklar, belirli hastalıklarla karşılaştıklarında genellikle yetersiz olan temel sağlık hizmetlerine erişebilmekte. Çocuk sağlığı durumunun en endişe verici göstergesi, çocukların %0.2’sini etkileyen AIDS’in varlığı. AIDS ile doğan çocuk sayısının her yıl 250 civarında olduğu tahmin edilmekte. Çoğunlukla yoksulluk içinde yaşayan çocuklar, hem evde hem de okulda şiddete karşı savunmasız durumdalar. Birçok ülkede olduğu gibi Meksika’da da yasal evlilik yaşı 18 olmasına rağmen genç yetişkinler ebeveyn izni ile 18 yaşından önce evlenebilmekte. Etnik azınlıklara ve yerli Meksika topluluklarına mensup çocuklar da mafya militanlarının şiddeti yanı sıra ayrımcılıktan da etkilenmekte. Bu çocukların genellikle eğitim ve sağlık gibi en temel hakları hiçe sayılmakta. Bu da fiziksel ve psikolojik gelişimleri açısından ciddi sonuçlara yol açmakta. Bunların yanı sıra Meksika’da ortalama 1.600.000 çocuğun yetim olduğu tahmin edilmekte. Meksika'da düğünle ilgili geleneklerden biri, damada on üç altın veren ve daha sonra onları geline sunan rahibe duyulan saygıdan gelir. Bu Meksika geleneği, İsa Mesih'i ve on iki havarisini temsil eder ve damadın eğilimini ve evlilikleri sırasında gelecekteki karısına bakma yeteneğini sembolize eder. Ayrıca vaftiz ebeveynlerinin bir törene katılması ve çifte bir İncil ve bir tespih vermesi Meksika'nın halen devam den geleneklerine verilebilecek bir örnek niteliğinde. Voladores ritüeli, Meksika'daki en görkemli ve geleneksel ritüellerden biri konumunda. Uygulanması, Papantla broşürlerinin dikey olarak bir direğe çıktığı ve ardından uçtuğu yerli dini ritüellere dayanmakta. Her broşürün bir ana noktayı temsil ettiği ve uçuşunun yiyecek hasadı için gerekli olan yağmurun düşüşünü temsil ettiği bir doğurganlık ritüeli olduğuna inanılıyor. Günümüzde bu ritüel Puebla'nın kuzeyinde yoğun bir şekilde görülmekte. Tekila bir anlamda Meksika’nın milli içeceği konumunda. İsmini Jalisco eyaletine bağlı bir kasaba olan Tequila'dan alır. Aztekler 2000 yıl önce agave bitkisinin özsuyundan ürettikleri içkiye "Octilli Poliqhui" adını vermiş ve kutsal kabul ettikleri bu içkiyi Büyük Maya Tanrısı Olmeca'ya adamış. Günümüzde Olmeca isimli tekila da bulunmakta. Sulu bir meyve olan Agave bitkisinin bir çeşidi olan Agave Tequiliana bitkisinin damıtılmasıyla gerçek tekila yapılır. Eğer tekila %100 mavi agave bitkisinden üretilmemişse çeşitli baharatlarla üretilir. %100 mavi agave bitkisinden yapılmış bir tekila ağızda acı bir tat yerine meyveli ve keskin bir tat bırakır. Ucuz tekilalar %100 agave bitkisinden üretilmez. "Gold" adı verilen tekilalar karamel rengi ve aroması ile yapılır. Fakat bu uygun şekilde yıllandırılmış gold tekila tadını asla tam olarak veremez. Tuz ve limon ile birlikte içilmesi önerilir. Genellikle biraz tuz yalandıktan sonra tekila içilir, sonra da limonun suyu emilir. Meksika’da birçok efsane günümüze kadar gelmiş durumda. Örneğin La Llorona ("Ağlayan Kadın", "Beyazlı Kadın"), önemli bir şehir efsanesi olarak dile getirilir. Çoğunlukla çocukları korkutmak, onlara söz dinletmek için anlatılan bu hikâyenin kökeninde Maria adında güzel bir kadının iki çocuğunu boğarak öldürmesinin ardından kendini nehre atarak intihar etmesi ve bu yüzden arafta kalması anlatılmakta. Maria'nın ruhu sonsuza kadar dünyada dolaşıp çocuklarına ağıt yakmaya mahkûm edilmiş. Söylenceye göre beyazlar içinde, çekici bir kadının (Maria'nın hayaleti olduğu sanılmakta) geceleri nehrin yakınında ağıt yakarken duyulması ona "Ağlayan Kadın" adının takılmasına neden olmuş. Maria'nın çocuklarını boğma sebepleri ve hayaletinin yaşayanlara musallat olması farklı şekillerde anlatılmış. Bunların başlıcasında kocasını aldatan Maria, aşığıyla olabilmek için çocuklarını katlettiği anlatılır. Bunu öğrenen aşığın artık Maria'yla olmak istememesi sonucu intihar eden kadının hayaleti arafta sıkışmış kalmış. Bu hikâyede öteki dünyaya geçebilmek için karanlık çöktükten sonra dışarıda yalnız dolaşan çocukları kandırarak veya zor kullanarak yanında götürmesi ve onları öldürerek gereken şartı sağlamaya çalışması anlatılmakta. Bir diğerinde ise kocası tarafından aldatılan güzel kadının çocukları ve kendini öldürdükten sonra ıssız yol kenarlarında bekleyerek erkeklerin dikkatini çekmeye çalışması, çekiciliğiyle onları baştan çıkarması ve sevdiklerine ihanet ettirmesinin ardından onları öldürerek kinini çıkarmaya çalışması aktarılmakta. Efsaneye göre onun ağlamasını duyan veya kendisini gören insanlar yakın zamanda ölüme mahkûmlar. En bilinen hikayeye göre La Llorona aslında Meksika'yı fethi sırasında Hernán Cortés'e tercüman, rehber ve daha sonra metresi olarak hizmet eden yerli bir kadın olan La Malinche'di. Tüylü yılan, Kolomb öncesi Mezoamerika uygarlıklarında önemli doğaüstü varlık ya da tanrı olarak tasvir edilir ve Meksika kültüründe ayrı bir yeri bulunur. Yılan-tanrı tasvirlerine Meksika’dan Peru’ya kadar uzanan geniş bölgede pek çok defa rastlanır. Derisi pul yerine tüylerle kaplı olan bu tüylü yılan ya da kuş-yılan tanrının Kiçe Mayalarındaki adı Gucumatz. Eski uygarlıklardan Toltekler ve Aztekler’deki adı “sakallı yılan” anlamında Quetzalcoatl (Nahuatl dilinde “ketsalkoatl” okunur) idi. Bu ad Pueblo kızılderililerinin dilinde ise “sakallı yılan”, Meksika kızılderililerinin dilinde ise “kuş-yılan” anlamına gelir. Yukatek Mayalarında bu tanrı “tüylerle kaplı yılanların Efendisi” anlamında Kukul-Kan adını almıştı. Maya dilinde “yılan” ile “gökyüzü” sözcükleri telaffuzları bakımından eşsesli olur ve “kaan” olarak telaffuz edilirler. Bu tanrının Maya dillerindeki okunuşu aslında Kukuul kaan'dı. Proto- Türk kültürü araştırmacıları, tüylü yılan sembolünün Türk geleneklerinde de bulunduğunu bildirmekteler. Bu tezde birleşen bilim adamlarına göre de Türklerle Mayaların akraba olduklarını söylemek çok da yanlış sayılmaz. Bu tanrıyla ilgili inanış ve efsanelerin, kültürden kültüre (Miştek, Toltek, Aztek, Maya, İnka, Kızılderili kabileleri) farklılıklar gösterdiğinin görülmesinin yanı sıra, her kültürde de tarihsel süreç içinde farklı versiyonlarının oluştuğu görülmekte. Kimi tasvirlerde tüylü yılan olarak gösterilmekle birlikte, eski metinlerde onun aslında bir yılan olmadığı, beyaz insan ırkına mensup olduğu açıkça belirtilir. İlah kimi zaman tüylü bir yılan, kimi zaman insan, kimi zaman ise yılan-insan olarak temsil edilir. (Telleriano-Remensis elyazmasında ise insanı yiyen bir yılan biçiminde temsil edilmiş). Kimi metinlerde ondan tek kişi olarak değil, bir ırk veya bir topluluk olarak söz edilir ve yeryüzündeki insan vücudunu onların imal ettiği belirtilir. Amerika’nın eski uygarlıklarının göksel olguları simgelemede büyük ölçüde yılan sembolünü kullandıkları görülmekte. Vampir hikayeleri sadece Romanya'da değil. Bu anlatımların Meksika versiyonu da var. Yıllar öncesinde Avrupa'dan bir yabancının Meksika'nın Guadalajara kentindeki bir kasabaya geldiğini söylenir. Bu bey çok tuhaf, sessiz ve içine kapanık biriydi ama aslında sorunsuz olduğu için insanlar onu yalnız bırakıyordu. Bir süre sonra halk, o adamın gelişinden bu yana bazı garip olayların olduğunu anlamaya başladı. Kasabanın hayvanları bir gecede cansız görünüyordu. Bir süre sonra küçük çocukların cesetleri de ortaya çıkmaya başladı. Bütün bu cesetlerin ortak bir odak noktası vardı, hiçbirinin vücudunda kan yoktu. Köylüler bıkıp yurt dışına bakmaya karar verirler, geceleri cesaretle silahlanırlar ve suçlunun o olduğuna inandıkları için adamın karşısına çıkarlar. Bu genci bulduklarında, başka bir adamı öldürmeye çalıştığını anladılar, bu yüzden onu durdurdular ve göğsüne tahta bir kazık sapladılar. Cesedini şehir merkezine gömmeye karar verdiler ve mezarını tuğlalarla kapladılar. Yıllar geçtikçe, tuğlalar arasında bir ağaç büyümeyi başardı, sakinler, bir dalı kesmeye çalışırsanız, Guadalajara vampirinin kurbanlarının kanının nasıl döküldüğünü göreceğinizi söylüyorlar.