Kardan Adam (İnceleme)
Sinema dünyasında, yönetmen ve yapımcı çatışmaları, senaryo üzerindeki bitmeyen değişiklikler, çekimlerin yeniden yapılması gibi unsurlar bir filmin başarısızlığını kaçınılmaz hale getirir. Bu zorlu süreçlerden geçen The Snowman de, tam anlamıyla bir “fiyasko” olarak anılmayı hak ediyor. Jo Nesbø’nun Harry Hole serisinin yedinci kitabını temel alan film, Tomas Alfredson’un altı yıllık suskunluğunun ardından dönmesiyle büyük beklenti yaratmıştı. Ancak yaratıcı ekibin potansiyeli ve yıldızlarla dolu oyuncu kadrosu dahi bu filmi kurtarmayı başaramadı. Hikâye, Oslo Emniyeti'nin efsanevi dedektifi Harry Hole’un alkol ve sigara bağımlılığıyla boğuşurken, kayıp kadınlar vakası üzerine çalışmasını konu alıyor. Yanına verilen genç dedektif Katrine ile iş birliği yapan Hole, Oslo’da gerçekleşen bir dizi cinayeti çözmeye çalışıyor. Kar yağdığı günlerde işlenen bu cinayetler, katilin kardan adam motifini bir imza olarak kullanmasıyla dikkat çekiyor. Ancak filmin olay örgüsü, hikâye akışı ve karakter motivasyonlarındaki eksiklikler seyirciyi sürekli olarak boşlukta bırakıyor. Senaryo, türün en sıradan örneklerinin bile yapabileceğinden daha büyük boşluklar barındırıyor. Yönetmen Tomas Alfredson’un “senaryonun %20’sini çekemedik” açıklaması, filme dair en büyük sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Hikâyenin temelinde bir yapboz kurgusu olduğu düşünülse de parçaların eksikliği bu yapının çökmesine neden oluyor. Üstelik yan karakterlerin işlevselliği de sorgulanabilir seviyede zayıf kalıyor. Katilin geçmişine yapılan melodramatik göndermeler ise inandırıcılıktan uzak. Katilin kurban seçimi bile tutarsızlıklarla dolu. Önceleri “evliliğinde mutsuz kadınlar” gibi bir şablon izlendiği düşünülse de, olay örgüsü ilerledikçe katilin motivasyonu daha da belirsizleşiyor. Aile yapısı ve çocuk figürü gibi temalar üzerinden anlam yaratılmaya çalışılsa da bu bağlamda güçlü bir ilişki kurulamıyor. Film, gizem unsurunu korumak adına aşırı bir çaba sarf ederken, seyirciye 45 dakika önceden tahmin ettirdiği katili bir sürpriz gibi sunarak hayal kırıklığını zirveye taşıyor. Tek teselli, Norveç’in büyüleyici kış manzaraları olurken, teknik ekibin çabası dahi filmi kurtaramıyor. Dion Beebe’nin başarılı görüntü yönetimi bile Thelma Schoonmaker’ın çabalarına rağmen filmi toparlayamıyor. Val Kilmer’ın kötü dublajı ve “flashback” sahnelerindeki uyumsuzluklar ise son darbeyi vuruyor. The Snowman, ne türüne ne de yaratıcı ekibine layık bir iş ortaya koyarak, tamamlanmamış bir yapım izlenimi bırakıyor.
Sinema dünyasında, yönetmen ve yapımcı çatışmaları, senaryo üzerindeki bitmeyen değişiklikler, çekimlerin yeniden yapılması gibi unsurlar bir filmin başarısızlığını kaçınılmaz hale getirir. Bu zorlu süreçlerden geçen The Snowman de, tam anlamıyla bir “fiyasko” olarak anılmayı hak ediyor. Jo Nesbø’nun Harry Hole serisinin yedinci kitabını temel alan film, Tomas Alfredson’un altı yıllık suskunluğunun ardından dönmesiyle büyük beklenti yaratmıştı. Ancak yaratıcı ekibin potansiyeli ve yıldızlarla dolu oyuncu kadrosu dahi bu filmi kurtarmayı başaramadı.
Hikâye, Oslo Emniyeti'nin efsanevi dedektifi Harry Hole’un alkol ve sigara bağımlılığıyla boğuşurken, kayıp kadınlar vakası üzerine çalışmasını konu alıyor. Yanına verilen genç dedektif Katrine ile iş birliği yapan Hole, Oslo’da gerçekleşen bir dizi cinayeti çözmeye çalışıyor. Kar yağdığı günlerde işlenen bu cinayetler, katilin kardan adam motifini bir imza olarak kullanmasıyla dikkat çekiyor. Ancak filmin olay örgüsü, hikâye akışı ve karakter motivasyonlarındaki eksiklikler seyirciyi sürekli olarak boşlukta bırakıyor.
Senaryo, türün en sıradan örneklerinin bile yapabileceğinden daha büyük boşluklar barındırıyor. Yönetmen Tomas Alfredson’un “senaryonun %20’sini çekemedik” açıklaması, filme dair en büyük sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Hikâyenin temelinde bir yapboz kurgusu olduğu düşünülse de parçaların eksikliği bu yapının çökmesine neden oluyor. Üstelik yan karakterlerin işlevselliği de sorgulanabilir seviyede zayıf kalıyor. Katilin geçmişine yapılan melodramatik göndermeler ise inandırıcılıktan uzak.
Katilin kurban seçimi bile tutarsızlıklarla dolu. Önceleri “evliliğinde mutsuz kadınlar” gibi bir şablon izlendiği düşünülse de, olay örgüsü ilerledikçe katilin motivasyonu daha da belirsizleşiyor. Aile yapısı ve çocuk figürü gibi temalar üzerinden anlam yaratılmaya çalışılsa da bu bağlamda güçlü bir ilişki kurulamıyor. Film, gizem unsurunu korumak adına aşırı bir çaba sarf ederken, seyirciye 45 dakika önceden tahmin ettirdiği katili bir sürpriz gibi sunarak hayal kırıklığını zirveye taşıyor.
Tek teselli, Norveç’in büyüleyici kış manzaraları olurken, teknik ekibin çabası dahi filmi kurtaramıyor. Dion Beebe’nin başarılı görüntü yönetimi bile Thelma Schoonmaker’ın çabalarına rağmen filmi toparlayamıyor. Val Kilmer’ın kötü dublajı ve “flashback” sahnelerindeki uyumsuzluklar ise son darbeyi vuruyor. The Snowman, ne türüne ne de yaratıcı ekibine layık bir iş ortaya koyarak, tamamlanmamış bir yapım izlenimi bırakıyor.



